3 Ekim 2012 Çarşamba

Hazırlanınız


"Hazırlanınız; başka, daimî bir memlekete gideceksiniz. Öyle bir memleket ki, bu memleket ona nisbeten bir zindan hükmündedir."

Ölüm ehl-i îman için bir terhistir. Ecel, terhis tezkeresidir. Bir tebdil-i mekândır, bir hayat-ı bâkiyenin mukaddimesi ve kapısıdır. Zindan-ı dünyadan çıkmak ve bağistan-ı cinana bir uçmaktır. Hizmetinin ücretini almak için huzur-u Rahman’a girmeğe bir nöbettir ve dâr-ı saadete gitmeğe bir davettir.

Ehl-i îman için ölüm, vazife-i hayat külfetinden bir terhistir; hem dünya meydanındaki imtihanda, ta’lim ve ta’limat olan ubudiyetten bir paydostur; hem öteki âleme gitmiş yüzde doksan dokuz ahbab ve akrabasına kavuşmak için bir vesiledir; hem hakîki vatanına ve ebedî makam-ı saadetine girmeye bir vasıtadır; hem zindan-ı dünyadan, bostan-ı cinana bir da’vettir; hem Hâlik-ı Rahîminin fazlından, kendi hizmetine mukabil, ahz-ı ücret etmeye bir nöbettir.

Sizlere müjde! Mevt îdam değil, hiçlik değil, fenâ değil, inkıraz değil, sönmek değil, firâk-ı ebedî değil, adem değil, tesadüf değil, fâilsiz bir in’idam değil.. Belki bir Fâil-i Hakîm-i Rahîm tarafından bir terhistir, bir tebdil-i mekândır. Saâdet-i Ebediye tarafına, vatan-ı aslîlerine bir sevkiyattır. Yüzde doksan dokuz ahbâbın mecma’ı olan âlem-i berzaha bir visal kapısıdır.”

Ey biçâreler! Mezaristana göçtüğünüz zaman, “Eyvah! Malımız harab olup, sa’yimiz hebâ oldu; şu güzel ve geniş dünyadan gidip, dar bir toprağa girdik.” demeyiniz, feryad edip me’yus olmayınız... Çünkü: Sizin herşey’iniz muhafaza ediliyor. Her ameliniz yazılmıştır. Her hizmetiniz kaydedilmiştir. Hizmetinizin mükâfatını verecek ve her hayır elinde ve her hayrı yapabilecek bir Zât-ı Zülcelâl, sizi celb edip, yer altında muvakkaten durdurur. Sonra huzuruna aldırır. Ne mutlu sizlere ki; hizmetinizi ve vazifenizi bitirdiniz. Zahmetiniz bitti, rahata ve rahmete gidiyorsunuz... Hizmet, meşakkat bitti; ücret almağa gidiyorsunuz...

Ey insan! Yaptığın hizmet, ettiğin ubûdiyet boşuboşuna gitmez. Bir dâr-ı mükâfat, bir mahall-i saâdet senin için ihzar edilmiştir. Senin şu fâni dünyana bedel, bâkî bir Cennet seni bekler. İbâdet ettiğin ve tanıdığın Hâlık-ı Zülcelâl’in va’dine îman ve i’timad et. O’na va’dinde hulfetmek muhaldir. Kudretinde hiçbir cihetle noksaniyet yoktur. İşlerine, acz müdahale edemez. Senin küçük bahçeni halk ettiği gibi, Cennet’i dahi senin için halk edebilir ve halk etmiş ve sana va’d etmiş. Ve va’dettiği için, elbette seni onun içine alacak. 

Ey insan! Fenâya, ademe, hiçliğe, zulümata, nisyana, çürümeye, dağılmaya ve kesrette boğulmaya gittiğinizi tevehhüm edip düşünmeyiniz! Siz fenâya değil, bekaya gidiyorsunuz. Ademe değil, vücûd-u dâimîye sevk olunuyorsunuz. Zulümata değil, âlem-i nura giriyorsunuz. Sâhib ve Mâlik-i Hakîki’nin tarafına gidiyorsunuz ve Sultan-ı Ezelî’nin payitahtına dönüyorsunuz. Kesrette boğulmaya değil, vahdet dâiresinde teneffüs edeceksiniz. Firaka değil, visale müteveccihsiniz.

Mevt, idam değil; tebdil-i mekândır. Kabir ise, zulümatlı bir kuyu ağzı değil; nûrâniyyetli âlemlerin kapısıdır. Dünya ise, bütün şaşaasıyla âhirete nisbeten bir zindan hükmündedir. Elbette; zindan-ı dünyadan bostan-ı cinâna çıkmak ve müz’iç dağdağa-i hayat-ı cismâniyyeden âlem-i rahatâ ve meydan-ı tayeran-ı ervaha geçmek ve mahlûkatın sıkıntılı gürültüsünden sıyrılıp Huzur-u Rahmân’a gitmek; bin can ile arzu edilir bir seyahattir, belki bir saadettir.

Âhirette seni kurtaracak bir eserin olmadığı takdirde, fâni dünyada bıraktığın eserlere de kıymet verme.

Dünya bir misafirhânedir. İnsân ise onda az duracaktır ve vazifesi çok bir misafirdir ve kısa bir ömürde hayat-ı ebediyyeye lâzım olan levazımatı tedârik etmekle mükelleftir.

Dünyanın yüz bahçesi, fâni olmak haysiyetiyle, âhiretin baki olan bir ağacına mukabil gelemez. 

Dost istersen Allah yeter. Evet o dost ise, herşey dosttur.
Yârân istersen Kur’ân yeter. Evet ondaki enbiya ve melâike ile hayalen görüşür ve vukuatlarını seyredip ünsiyet eder.
Mal istersen kanaat yeter. Evet kanaat eden, iktisad eder; iktisad eden, bereket bulur.
Düşman istersen nefis yeter. Evet kendini beğenen, belâyı bulur zahmete düşer; kendini beğenmeyen, safâyı bulur, rahmete gider.
Nasihat istersen ölüm yeter. Evet ölümü düşünen, hubb-u dünyadan kurtulur ve âhiretine ciddî çalışır.


                                               
Ruhum oldukça müebbed, ebedîdir ömrüm,
En büyük vuslata Allah’a çıkan yoldur ölüm.


                                                      Risale-i Nur Külliyatından